07 June 2013

Ya Şimdi Nolacak

Son 1 hafta 10 gündür Türkiye, daha öncesinde hayal edemeyeceği şeyler yapıyor, kendini aşıyor ve bir sürü insan, hayatında ilk defa bu ülkenin gerçekten bir parçasıymış gibi hissediyor. Muhteşem, şahane, ütopik bir his. Her akşam parktayız, direniyoruz, eğleniyoruz, diğer şehirlere sahip çıkıyoruz, kalemizi koruyoruz ve devlet düzeni dışında neredeyse kendi Taksim özerk alanımızı yaratıp kendimiz idare ettiriyoruz.

Ama peki bundan sonra ne olacak? Bu ütopya daha ne kadar devam edecek ve biz ne kadar Gezi Parkına her akşam gidicez? Her akşam orada olmak, aylarca yıllarca bile olsa, çözüm mü?

Çok önemli bir nokta var ki biz aslında ne istediğimizi bildiğimiz için orada değiliz. Bizim en büyük ortak paydamız ne istemediğimiz. Biz umursanmamak, yok sayılmak, hayatımıza karışılması, insandan sayılmamaya karşıyız. Ve temelde haklıyız. Sesimizi de korkusuzca çıkardık. Türkiye'nin en önemli meydanında 5 gündür biz varız ve istediğimiz kadar da kalabilirmişiz hissi var Boşbakan tersini söylese de.

Ama biz ne istiyoruz?

Itiraf edelim ki direniş hareketi, şu anda ileri gitmeyi bıraktı ve halihazırdaki momentumu ile gidiyor. Bir süre daha herhangi bir ilerleme kaydedilmezse o momentumu kaybedecek ve bu günler güzel bir ütopya olarak kalacak.

O yüzden bundan sonra daha sonuç odaklı, daha ne yaptığımızı ve ne istediğimizi bilerek devam etmemiz gerekiyor. Ve farkında olalım veya olmayalım oradaki kalabalığın en zayıf karnı da bu. Çünkü ne istemediğimiz ortak iken, buna sunduğumuz çözümler farklı. BDP, MHP, LGBT, Çarşı, TKP ve en önemlisi apolitikler* gibi birbiriyle çok alakasız grupların, bir ipi aynı yöne çekmesi de çok zor.

Diğer yandan bakacak olursak, o parkta bulunanlar olarak hayatımızda hiç bir zaman elimize geçmeyen bir güç var. Tam olarak napacağımızı bilmediğimiz bir güç. Bu olayların, her güzel şey gibi bir sonu olacaksa, skalanın kötü son tarafında polis gücü ve/veya kaba kuvvet varken iyi tarafında ne var bilmiyoruz. Hükümeti düşürmemiz mantıklı (veya itiraf edelim pek olası) değil; demokratik olarak seçilmiş bir hükümetten bahsediyoruz. Ayrıca hala siyasette çoğu insanın içi rahat bir şekilde oy atabileceği bir parti olmadığından, bundan sonraki genel seçimlerde de eskisinden farklı bir sonuç çıkması beklenemez. O yüzden belli başlı, çok temel ve ortak paydalarımızı kapsayacak bir istek listesi çıkarıp bunları kabul ettirmemiz lazım. Hükümete değil sadece, devletin kendisine; yani bu ve bundan sonraki bütün hükümetlere.

Işte "ne istiyoruz" sorunsalı da tam olarak burada karşımıza çıkıyor. Parkta bulunan ütopya-yaratıcılar, devletin karşısına geçip bazı isteklerde bulunacaksa ilk önce bu isteklerin ne olduğuna kendi arasında karar vermeli.

Kendi adıma bazı nacizane şeyler düşündüm; paylaşmak istiyorum. Parktaki herkes bu tip politik konular konuşmak istemiyor olabilir ama oranın şu an itibariyle doğrudan demokrasiye yakın bir şekilde yönetildiğini görmemek imkansız. Bu yüzden parkın bir kısmının "forum"a ayrılarak, orada olan her gruptan bazı insanların bulunduğu bir tartışma/münazara ortamının yaratılması lazım. Buraya gelecek konuyla ilgili kişilerin yanında siyaset tarihi profesörlerinin de davet edilmesi gerekiyor hatta. Çünkü eminim ki bu tip bir süreçten geçen ilk topluluk değiliz ve her ne kadar her halk direnişinin kendine özel dinamikleri olsa da önemli benzerlikleri de vardır. Bu konuda geçmişteki örneklerden faydalanmamız da lazım kesinlikle. Örneğin hangimiz Magna Carta'yı gerçek anlamda biliyor ve konumuzla ne kadar alakalı olduğuna dair bilgili?

Büyük ihtimalle buradan çıkacak ortak paydalar, bazı grupları tatmin etmeyecek. Hatta hiç kimseyi tam anlamıyla tatmin etmeyecek; ama zaten bazı grupların/düşüncelerin tam tatmin olması ve diğerlerinin olmaması, gerçek bir sonuca ulaşılamadığının göstergesi olacaktır. O yüzden sadece bazı ortak paydalar üstünde uzlaşılması ve diğer konuların dışarıda bırakılması, önümüzdeki en zor adım. Bunu yapabilirsek sonrasının daha kolay olduğuna inanıyorum. Saydığım veya saymadığım bir çok grup, bu olaylar sonrasında yine farklı düşünceleri beslemeye devam edecek ama en azından birbirine saygılı ve şiddet içermeden hayatlarını devam ettirebilirse ne mutlu.

Bu ortak paydalar ne olabilir? Muhtemelen listenin başına Gezi Parkı'nın park olarak kalması ve bir çok yeşil alanı imara açacak Tabiat Kanun Tasarısının reddedilmesi yerleşir. Hatta bunun devamı olarak 2B kanunu da iptal ettirilebilirse çok iyi olur, ülkenin ekolojik geleceğini garantiye almış oluruz. Bundan sonra maddenin herkesin hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesi ve bazı çizgilerin geçilmemesi diyebiliriz. Ama her ne kadar mantıklı ve güzel bir istek olsa da son derece çerçevesi belirsiz, biraz muallak bir istek bu. Bunun çizgilerinin çekilmesi lazım. Mesela içki yasaklarının kaldırılması ve alkollü içecek firmalarının sponsorluk-reklam olarak kısıtlanmaması. Ayrıca sosyal yaşamdaki +24 yaş sınırlamasının kaldırılması. Kürtaj ve nüfus planlamasıyla ilgili noktaların eklenmesi gerekir. Eminim Kürt vatandaşların çok makul istekleri olacaktır, LGBT'nin ve diğer bir sürü grubun çok mantıklı noktaları olacaktır dikkat çekecekleri.

Bir düğüne davetli listesi yapmak gibi bir şey aslında: bunları çağırsak mı, ama onları çağırırsak bunu da çağırmak lazım, hiç birini mi çağırmasak yoksa hepsini mi çağırsak? Nerede duracağını bilememe hissi. Bunlar, eğer bu adımlara gelirsek, yaşayacağımız şeyler. Zaten aslında kağıt üstünde kanunların çok kötü olmadığını ama pratiğe berbat koyduğumuzu düşünme aşamasına hiç gelmediğimin de altını çizerim.

"Bu daha başlangıç, mücadeleye devam" derken aslında tam da bu sebepten bağırıyordum. Buraya kadar ellerimizle, tırnaklarımızla getirdik. Ama bundan sonra düşüncesel olarak ileri gitmezsek şerefine içeceğimiz (içebilirsek) günler olarak kalmasından korkuyorum bu yaşadıklarımızın.

No comments:

Post a Comment